Kavrayabildiğinin ötesinin, var olmadığına inanmasına programlanan insan beyninin sonsuzluğu bir kavram olarak değil de bir his olarak algılaması daha mümkün görünmektedir. İnsanların sonsuzluğu anlayamamaları, bunun  deneyimlenmesinin imkansız oluşundandır. Sonsuzluğu kavrayamasak da sonsuzluğun varlığını biliyoruz.

Zamanı olmayan, zamanın ötesinde anlamına gelen sonsuzluk bize en çok uzayı çağrıştırıyor. Uzayın sonunun olmadığını biliyoruz bir insan olarak. Bir karınca olsak Dünya bize göre sonsuz olabilirdi, ya da bir balık olsak okyanuslar… Kısacası yere, mekana, kişiye, zamana göre değişiyor sonsuzluk kavramı.

Sonsuzluk, yaşama göre ölümsüzlük. Yüzyıllar boyunca  aranılan ölümsüzlük formülleri, Lokman Hekim’ in bunu bulduğu ama kaybettiğini anlatan mitler, bizlerde hep bunun olabileceği fikrini taze tutmuştur. İnsanoğlunun yaşlanmaya, kansere ve diğer ölümcül hastalıklara karşı bulmaya çalıştıkları çözümler aslında tek bir fikir altında birleşmiştir: Ölümsüzlük! Sonsuzluk! Yok olup gitmeye karşı verdiğimiz savaş!

Sadece maddesel olarak değil aynı zamanda manevi anlamda da sonsuzluk hissi içimizde farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Ölüm sonrası hayatı, hiç bitmeyeceğine inandığımız aşkı, anne-baba ve çocuklara duyulan tükenmeyecek sevgiyi sonsuz olarak adlandırabiliyoruz.

Jim Carry ve Kate Winslet’in başrollerini paylaştığı Eternal Sunshine of Spotlessmind (Sil Baştan) filminde , aşık olduğu ve unutamadığı kadının verdiği acıya tahammül edemeyen ve hafızasını bile sildirmeye göze alan bir adamın sonsuz aşkı anlatılmaktadır.

Sonsuzluk dövmesini yaptıracak kişiler; ölümsüzlüğü, tükenişe duyduğu öfkeyi, bitmeyeceğine inandığı duyguları, yok olup gidenlere duydukları özlemi ve sonlarla verecekleri savaşı, dövmeleriyle en güzel şekilde anlatacaklardır.